Bilmek ve Ölmek


[..."Bilinen bilinmezlikler" olarak da tanımlayabiliriz tabuları. Bilinmezin tüm ayrıntılarını bilmesek de sezebiliyoruz sanki ama öğretilmiş korkularımız engelliyor daha ileri gitmemizi, merakımızı koşuşturmıyoruz özgürce. Tabular da zaten öyle birden devrilebilecek olgular hiç değiller, süreç içinde yaratıldıkları için de ancak süreç içinde yıkılabiliyorlar. Değiniyormuş gibi yapıyoruz ilkin, ürkütmemecesine. Kenarından kenarından hafiften gagalıyoruz ancak. İhtimal ki bu tutumumuzla, bir süre için tabulara bir nebze de biz bağışıklık kazandırıyoruz. Bağışıklık kazanmış tabular ise iktidar odaklanınca daha meşru bir sermaye olarak kullanılabiliyor pekala. Ama işte her tabunun yıkılış süreci de bu aleniyetiyle ve pervasızca kullanımıyla başlıyor.

"Ve yılan kadına dedi; meyveden yediğiniz gün, o vakit gözleriniz açılacak ve iyiyi ve kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız." Adam ve kadın meyveyi yediler ve Tanrı tarafından ölümlülükle cezalandırıldılar. Tanrı bilmeyi ölümle eşleştirdi. Meyve ağacına simgelenen bilgiyi tabulaştırdı. Meyveyi yiyen insan bildi. Ama bildiği için kendisi de öldü.

Tabu, bilgi ve ölüm... İşte bilgi çağının karmaşık denklemi. Şu bir gerçek ki ama, tabuları bilgisi ile yıkan insan ancak bir gün ölümü de bilgisiyle yenmekten söz edebilecek...]


...der Hrank Dink 2004'te.
Fotoğrafın sol cephesine göz atarsan Adem ile Havva'yı görürsün. Hemen sağ taraflarında da yasak ağaç ve ağaca dolanmış yılan. Eski Ahit'ten sahnelerle çevrilmiş Akdamar Kilisesi. "Ah Tamara!" diyen bir saf var ama onun da ötesinde anlatılacak bir alay şey var. Tarihten gel günümüze, 1915'te tıkanıyorsun. Hm bir de 1951 miladı var. Yaşar Kemal'in sihirli dokunuşu olan. Koşma hemen wikipedia, eksisozluk bilmem ne. Zaten yazan 2 cümlelik bilgi...
Sonra fotoğrafta çık yukarı, kilisenin çatıyı çevleyen dairemsi süslemelere. Değişik hayvan figürleri, araya insan yüzleri yerleştirilmiş. Birbirini kovalayan döngüsel bir hareket var orda taşa dantel gibi işlenmiş.
Bilahare anlatacağım bunları sana blog. Şimdi değil. Canım istediğinde. En nihayatinde "bilmek ve ölmek" demiş Hrank Dink.

Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim, başka bir insan olarak uyanabilir miydim?..


Kesinlikle sıradan bir insan geceleri uyuyordur, sıradan düşler görmektedir, sadece bir gece yatar ve artık eskisi gibi değildir her şey değişmiştir, ertesi sabah parçalanmış olarak uyanır gecenin en karanlık saatlerine bir şey ruhu üzerinde güçlü bişeyler yapmıştır o huzur duygusu artık gitmiş yerine açıklanamaz bir aldatılma hissi almıştır, gençliğinin fantezileri kaybolmuştur, dünyanın geri kalanından uzaklaşmıştır,bütün inançları yavaş yavaş yok olmaya başlar ..peki ne yapar ? – parçalanan ruhunu onarır —peki nasıl ? – doğayla birlikte, bir başkasını severek, birlikte insanlığın peşini hala bırakmayan o en eski ve çözülememiş gizemin perdesini aralayacaklar öyle ki sadece sevgililerin yapabileceği şekilde... --çok kolaymış gibi söylüyorsun... -- aslında görüldüğü kadar zor değil... Sana sırrını açıklayayım...Bu dünya büyülerle dolu her yanımızı sarar sadece buna inanman gerekir...


Gökyüzünün her yerde aynı olduğunu düşünsen de kendini bu boşluktan kurtaramazsın ve ağlarsın .. ya da..
tek kelime
Assos