İnsanın her zaman sevdiğini öldürmesi ile ilgili o eski deyiş, aslında iki şekilde de geçerlidir


Yolculuğun hoş tarafı; gittiğin her yerde hayat miniktir. Otele gidersin, minik sabun, minik şampuan, tek kişilik tereyağı, minik gargara ve tek kullanımlık diş fırçası... Bakıyorum, yanımda, oturan tek kullanımlık insanlar...

Yağmur buğusu, bir el yazması

Parmak hesabı yaparken farkettim ki, sayılacak parmaklar azalıyor. Demek ki zaman da daralıyor. "En"imi bulmam için. Ne bu "en" dersen, derim ki bütünleşmek, sadece o anda görülebilecek grimsi renk, dikensi ama kaygan tad. Hep görülen rüya. Hep aynı yerde biten, başa sarıp yine aynı o anda hep biten. Bitmesi istenmeyen. Devamı için uykulara yatılan. Boktanlık üzerine ideolojik söylemler-2. Bilmiyorum işte.. Anlık. Hani sen, ben, o, biz, siz ve onların nokta atışında hedef olacağı "an".
En kuzeybatı sınırımız neresidir? İpucu yok. Fotoğraf karesinde saçını yüzünün neresinde topladığın önemsiz. Thales tözü neye indirgemişti ya hani?

Woolf cebine çakıl taşları doldurup denize karşı yürümüştü. Suyu seçmişti tüme varmak için. Suda "an"laşmıştı.
Ve ben yağmuru hiç sevmiyorum. Yeni değil eski. Bundan bilmem kaç sene önce toprağa basamazdım bile, yeni yeni basmaya başladığımı söylemiş miydim sana..